Ana içeriğe atla

Ula Anısına: Çocuk Hakları Günü

Ula Anısına: Çocuk Hakları Günü

Dünyadaki tüm çocukların haklarını korumak ve yaşam standartlarını iyileştirmek adına, 20 Kasım 1989 tarihinde Birlemiş Milletler tarafından "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme" imzalanmıştır. Bu bağlamda bu tarih "Dünya Çocuk Hakları Günü" olarak kabul edilmiştir.



Bu yazımı, zaten konumuz olan ve geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Suriyeli "Ula KEREM" isimli 13 yaşındaki kız çocuğuna ve tüm kaderi kesişmiş arkadaşlarına atfediyorum.



Başlıca Çocuk Hakları Nelerdir ?

- Bir isme ve vatandaşlığa sahip olma ve koruma hakkı.

- Yaşama ve gelişme hakkı.

- Sağlık hizmetlerine erişim hakkı.

- Eğitime erişim hakkı.

- İnsana yakışır bir yaşam standartlarına erişim hakkı.

- Eğlence, dinlenme ve kültürel etkinlikler için zamana sahip olma hakkı.

- İstismar ve ihmalden korunda hakkı.

- Uyuşturucu bağımlılığından korunma hakkı.

- Ekonomik sömürüden korunma hakkı.

- İfade özgürlüğü hakkı.

- Düşünce özgürlüğü hakkı.

Ula Anısına : Çocuk Hakları GünüUla Anısına : Çocuk Hakları Günü

Bu maddelere şöyle bir göz gezdirdiğimizde aslında çevremizde dahi birçok hakkın ihlal edildiğine şahit olmak mümkündür. Diğer yandan "çocuk" tanımı Birleşmiş Milletler tarafından 18 yaşından küçük olan herkesi kapsamaktadır. Bugünlerde ise özellikle tartışmalara konu olan çocuk hakları ihlali "çocuk işçilik" üzerinedir. Özellikle Türkiye göz önüne alındığında, yerli çocuklar dahil Suriyeli göçmen çocukların oldukça yoğun ve ağır işlerde çalıştırılması, bu durumun önüne geçilememesi yanlış yürütülen politikaların bir göstergesidir. Aslında ilk olarak bu durumun önlenmesi ailenin sorumluluğunda olsa da sorumluluğu yerine getiremeyen ailelerin çocuklarının hakları artık devlet sorumluluğunda var sayılmaktadır.



Türkiye'de Çocuk İşçilik İstatistikleri

Çocuk işçilik konusu Türkiye'de olduğu kadar dünyada da kontrolü ve giderilmesi güç bir sorun. Bunun üzerinde eklenen Pandemi şartları ile birlikte ekonomik sorunlar dolayısıyla yoksulluğun ve emek sömürüsünün arttığı gözlemlenmektedir. Bunun sonucu olarak ise doğal olarak çocuk işçiliğinde yükselen istatistikler ivme kazanmaktadır.



Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine göre yalnızca 2020 yılında 12.457 çocuk işçi tespit edilmiştir. Bu sayının 2022 yılına kadar 29.000 civarı olacağı öngörüler arasındadır. Her çocuk işçi devlet için maliyet oluştursa da, bu çocukların tespiti ve durumlarının iyileştirilmesi devletin görevi olup çocuklar için de hayati önem taşımaktadır.



Durumun ağır boyutu ise Dünya Çalışma Örgütü'nün (ILO) verilerine göre Türkiye'de toplamda 720.000 civarında çocuk işçi bulunuyor. Aynı zamanda 250.000'i çalışmak zorunda kaldığı için eğitim hayatından da, hakkından da mahrum kalmaktadır.



Acı Örnek: Ula KEREM

18 Kasım 2020 günü medyaya yansıyan haberlere göre bir narenciye paketleme fabrikasında meydana gelen olay sonucu hayatını kaybeden Ula, 13 yaşında kız çocuğuydu. Haberin içeriğine göre ise başörtüsünün makinaya sıkışması sonucu boğularak hayatını kaybetti. Suriyeli göçmen Ula, 6 kişilik bir aileye mensup olup sigortasız şekilde yevmiye ile çalıştırılmaktaydı.



Şimdi bu noktada dikkat etmemiz gereken noktalar, yanlış göçmen politikaları sebebiyle tüm Türkiye'de olduğu bilinen göçmenleri sigortasız, ucuza çalıştırma durumu mevcut. Dolayısıyla emek sömürüsü de gözler önünde. Hem devlete hem de göçmenlere zarar veren bu durum kontrolsüz göçün doğal sonuçları arasında sayılabilir.



Diğer yandan bu sektörde sıkça duyulan kavramlar çocuk istismarı ve cinsel taciz. Özellikle dönemlik tarım sektöründe sıkça rastlanan bu durum, kadın ve çocuklar açısından katlanmak zorunda kaldıkları bir durum olarak kalmakta çoğu hadisenin üzeri ekonomik sebepler, korkutulma ve sınır dışı edilme korkusuyla kapatılmaktadır.



Ula'nın ölümüyle birlikte meclise taşınan çocuk işçilik durumu, özellikle göçmen politikalarına dahil edilmeli ve önü bir an önce alınmalıdır.



Kişisel Yaklaşımlarım

Lisans sonrası öğrenim hayatımı olabildiğince Suriye'ye yönlendirmiştim. Operasyonlar, sebepleri, sonuçları ve olasılıklar alanında okumalar gerçekleştirdim, konuyla alakalı fikir geliştirme kabiliyeti kazandım. Sonrasında kendim için şans saydığım Uluslararası Göç Örgütü deneyimim göçmenlerle iç içe çalışma olanağını bana sundu.



Dünyadaki tüm çocukların haklarını korumak ve yaşam standartlarını iyileştirmek adına, 20 Kasım 1989 tarihinde Birlemiş Milletler tarafından Dünyadaki tüm çocukların haklarını korumak ve yaşam standartlarını iyileştirmek adına, 20 Kasım 1989 tarihinde Birlemiş Milletler tarafından "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme" imzalanmıştır. Bu bağlamda bu tarih "Dünya Çocuk Hakları Günü" olarak kabul edilmiştir.

Çalışmalarımı "kadınlar ve çocuklar" üzerine yoğunlaştırdım sonucunda ise karşılaştığım örnekler, duygusal olarak benliğimde izler bırakmıştı. Hiç de öyle çarşı, pazarda konuşulan gibi keyif, zenginlik ve rahatlık içinde yaşayan insanlar değillerdi. Öyleleri de vardır elbet ancak aslında zaten göz önünde bulundurulması gereken dezavantajlı gruplar olan, yaşam standartları düşük sınıf bulunan göçmen sınıflarıydı. Biz bunu gözden kaçırmıştık toplumun geneli olarak.



Kızmamız gereken gelmeleri değil, gelme şekilleriydi, getirilme şekilleriydi.



Bu bağlamda değerlendirildiğinde, yazıma konu olan minik kalplerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde düştükleri bu durum telafisi olmayan sonuçlar doğruyor. Sığındıkları limanda güvende olamayan, çocuklar büyüdüklerinde Türkiye'yi nasıl hatırlasın isteriz ? Tabi büyüyebilirlerse.



Diğer yandan durum yalnızca çocuk işçilik üzerinden gidilmiş gibi hissedilmesin ve göçmenler özelinde değerlendirdiğim anlaşılmasın. Bugün gördüğüm haber 3 yaşındaki minik Müslüme'nin cansız bedenine ulaşılma haberiydi. Dahası çocuklara olduğu kadar kadınların da başına gelenleri neredeyse her gün duyuyoruz.



İnsanlık bu durumların üstesinden nasıl gelecek ? Elbet bitmeyecek ancak azaltmak elimizdeyken nasıl şaşı kalarak izlemeye devam ediyoruz ? Cezanın çözüm değil, eğitimsizliğin sıkıntı olduğunu ne zaman göreceğiz ? Yahu ! Çocuk haklarından bahsederken ben neden ölen bir minik kızdan bahsetmek zorunda kalıyorum ?



Ula, Türkiye'ye hoş geldin güzel kardeşim benim.



Biz seni ve senin gibi minik kalpleri koruyamıyoruz.



Niceleri olmasın ümidiyle.


https://haberton.com/ula-anisina-cocuk-haklari-gunu/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu?

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Bitlis’te başıboş köpeklerin ısırmasının ardından kuduz tanısı konan 10 yaşındaki Mustafa Erçetin hayatını kaybetmişti. Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler, ülkeyi derinden etkileyen olaya dikkat çekerek kuduz vakalarına karşı uyarılarda bulundu. Eskişehir’de Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler , kuduzun bütün memelilerde görülebilen viral bir hastalık olduğunu ifade etti. Ülkemizde yaban hayatı kaynaklı vakaların sık görüldüğünü belirten Kızılinler, “Kuduz, hayvan hastalıkları arasında en riskli rahatsızlıkların başında gelmektedir. Son zamanlarda farklı hastalıklar gündeme oturduğu için bu tür vakalar gündemden düştü. Dolayısıyla halkımız kuduz hastalığı konusunda bilinçsiz kaldı” dedi. Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Hayvanlarda kuduz belirtilerini aktaran Kızılinler, “Hırçınlık, ağızda salyalanma, saldırganlık, sinir sistemiyle alakalı aşırı hassasiyet, sığırlarda aşırı bağırma gibi belirtiler kuduz hastalığını işaret ed

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları hakkında Prof. Dr. Süleyman İrvan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.. Geleneksel medya ile yeni medya kavramları son dönemlerde adını en çok duyduğumuz kavramdır. Her gün saatler geçirdiğimiz yeni medya ve geleneksel medyanın farkları her gün biraz daha açılıyor. Geleneksel medyayı özetlemek gerekirse.  Geleneksel medya:  Tek yönlü iletişim sağlayan dergi, televizyon ve gazete gibi iletişim araçlarının bütününe verilen isimdir. Kısacası geleneksel medya sesli ya da yazınsal basını kaplayan araçların tümüne verilen isimdir Yeni medya ise: Yeni Medya ya da bir diğer deyişle dijital medya , bilgisayar ve internetin kullanılarak oluşturulan ortamlara verilen isimdir. Yeni medyada iletişim tek yönlülükten çıkmakta ve çift yönlü iletişime geçmektedir.  Özellikle z kuşağı dediğimiz nesil ile yeni medya kelimesini daha fazla duymaya başladık. Gelişen teknolojide medyalardan haber alma şeklimiz bile değişti bu söyleşide vatandaş gazeteciği, eski medya y

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir?

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir? Gerçek baba kimdir? Doğurtup bakmayan mı? yoksa kendi çocuğu olmadığı halde sahip çıkan mı? Mavi cezaevi arabası Ulucanlar Cezaevi'ne yaklaşırken zaman 1970'i gösteriyordu. 17 yaşındaki mahkum 7 yıl sürecek cezaevi hayatına başlamak üzereydi. Bundan sonra olacaklar hem kendisinin hem de birçok insanın kaderini değiştirecekti. Gün akşama kavuştu. Kapılar sürmelendi. Karavanadan payına düşen çorbaya baktı. Daldı gitti uzaklara. TURGAY TANÜLKÜ'NÜN HİKAYESİ! Bu öyķü gerçek bir babanın hayat hikayesidir. Bu öykü Turgay Tanülkü 'nün hikayesi. 1953 yılında doğar, Turgay Tanülkü. Babasını küçük yaşlarda kaybeder. Annesi çamaşır yıkayarak geçimlerini sağlamaya çalışır. Fakat ne mümkün. Hayat zordur. Fakirlik vardır. Birde gençlik BABA NE DEMEK? Sırtını yasladığın dağ. Güven duygusu. Korkmamak Ama öyle olmaz. Yetiştirme yurdu, arkasından da cezaevi....Turgay'ı zor günler beklemektedir. Cezaevinde yaşadığı olaylar tüm den