Ana içeriğe atla

Bir hasret mavisi

Bir hasret mavisi
Bir hasret mavisi

Bir hasret mavisi. Atatürk her 10 Kasım'da yeniden doğar. Bir ölü ancak bu kadar ölümsüz olabilir.



7 EYLÜL 1938... DOLMABAHÇE SARAYI



Şafak sökmek üzereydi. Saray gelecek kötü günleri biliyormuş da, kendini buna hazırlıyormuş gibi sessiz ve karanlıktı. Sadece nöbetteki askerlerin ayak sesleri duyuluyordu. Birden derinden gelen bir inleme sesiyle sarsıldı saray. Tüm ışıklar anında yandı.



71 numaralı odada da yatan mavi gözlü hastadan geliyordu bu ses. Sesi ilk yaveri Salih Bozok duydu. Ok gibi fırladı yerinden Daldı odaya. Bronz işlemeli ceviz karyolada yatan mavi gözlü hasta başını iki yana acıyla sallıyor, olduğu yerde kıvranıyordu. Çok acı çektiği her halinden belliydi. Hastalığı çok ilerlemişti. Güçlükle konuştu.



__Salih doktorlara haber ver.



__Emredersiniz paşam.



Saraya ilk gelen Prof.e Dr. Mim Kemal Öke oldu. Arkasından da Prof. Dr. Neşet Ömer.



Bir hasret mavisiBir hasret mavisi

Mim Kemal Öke, beyaz keten üstündeki mavi yorganı kaldırdığında gördüğünden dehşete kapıldı. ATATÜRK'ÜN karnı çok fazla şişmişti ve içi su doluydu. Mim Kemal Öke Kılıç Ali'ye ve Salih Bozok'a çaresizlikle baktı. Durum hiç iyi gözükmüyordu. Karnındaki suyu almak lazımdı. Mim Kemal Öke odanın pencerelerinin biraz hava girmesi için açılmasını istedi. Odadaki 4 pencere anında açıldı. Odaya boğazın o güzel havası doldu. Doktorlar iğneyle karnından su almaya başladılar. İşlem bitince sordu ;



__Kaç litre su çıktı ?



__12 litre paşam



Aldığı cevap onu rahatlatmış olacak ki yüzüne bir tebessüm, bir ferahlık geldi. Yapılan işlem bitkin düşürmüştü uykuya daldı. Atlas perdeli pencereler kapandı. Kılıç Ali yanında kalmak istedi Atatürk'ün.



Halife merdiveninden yaver odasına doğru yürüdü Salih Bozok. Odasına girdi kapıyı kapattı. Belindeki silahı çıkarıp masanın üstüne koydu.



Demek bu hastalık ciddi. Demek ölecek Atatürk. Doktorlar pek iyi konuşmuyorlar bu hastalık hakkında. Zaten durum ciddi olmasa benim paşam böyle yatmaz, iki gün öncede vasiyetini yazdırdı. Hatta vasiyeti ben kaldırdım çekmeceye. Ama nasıl olur. Onca savaşlar yapmış, zorluklar içinde bir ülke kurmuş ATATÜRK, benim yol arkadaşım, silah arkadaşım, çocukluk arkadaşım nasıl ölür.



PEKİ BİR BAŞKOMUTAN YAVERSİZ BİR YERE GİDER Mİ

Gitmez .



O hâlde birlikte gidecektir Atatürk'le ölüme. SALİH BOZOK ATATÜRKÜN ÖLDÜĞÜ GÜN İNTİHAR ETMEYE KARAR VERİR...



26 Temmuz gecesi SAVARONA yatından, Atatürk'ün fenalaşmasıyla geçilen Dolmabahçe Sarayı artık son durak olacaktır. 22 Eylül ve 16 Ekim'de yine karnından su alınır. Artık çok yorgundur. Çoğu zaman yatağından kalkamaz. Yemek yiyemez. Sadece sebze püresi, portakal suyu ve sütle beslenir. Nefes almakta çok zorlanır konuşamaz.



29 EKİM 1938...

Çok ister Ankara'da olmak ve cumhuriyet bayramına katılmak. Ama ayağa kalkacak hali yoktur. SABİHA GÖKÇEN VE AFET İNAN yanındadır o gün Atatürk'ün. Bir ara SALİH BOZOK'a döner "Salih beni Ankara'ya götür, ne olacaksam orda olayım "der. Herkes çok üzgündür.



Saat 9:30'da Dolmabahçe sarayının önünde toplanan KULELİ ASKERİ LİSESİ ÖĞRENCİLERİ İSTİKLÂL MARŞIMIZI söylerler. Bu jest karşında çok duygulanır ATATÜRK.



7 KASIM 1938...

Artık yavaş yavaş bilinç kayıpları başlar öğürtüler artar. Doktorlar küçük buz parçaları yuttururlar. Öğürtüler kesilir. Bir ara Afet İnan'a bakarak Selanik'e gidelim Afet der. Bütün silah arkadaşları yanındadır.



Salih Bozok 7 Kasım'da oğlunu Dolmabahçe Sarayı'na çağırır. Vedalaşır. Bir anlam veremez oğlu.



Bir hasret mavisi. Atatürk her 10 Kasım'da yeniden doğar. Bir ölü ancak bu kadar ölümsüz olabilir. Bir hasret mavisi. Atatürk her 10 Kasım'da yeniden doğar. Bir ölü ancak bu kadar ölümsüz olabilir.

9 KASIM 1938...

Uyanır saat önemini yitirmiştir. Sağ tarafına döner. Hayattayken söyleyeceği son sözü söyler.



SELAMIN ALEYKÜM VE ALEYKÜM SELAM

Ve komaya girer. Arada bir sıçrıyor sonra hareketsiz kalıyordur. Salih Bozok hep yanındadır. Geceyi hiç uyumadan geçirir.



10 KASIM 1938...

Sabah 8 sularında bir titreme gelir. Yüzü sapsarı olur. Saat 9'u 5 geçe son nefesini verir. Salih Bozok ayaktadır. Mustafa Kemal'in yanına gelir. Elini öper. Odaya son kez bakar. Duvarda Selanikli kızların işlediği Atatürk tablosuna bakar önce. Sonra gözü çalışma masasının üstündeki saate takılır. Bu saati Nuri Conker Atatürk'e armağan etmiştir. Saatin yanına gider. Ve 9'u 5 geçede durdurur. Çok sakindir. Odadan çıkar. Yaver odasına vardığında, belinden beylik tabancasını çıkarır. Kalbinin üstüne dayar. Ve çeker tetiği.....



Silâh sesini duyanlar SALİH BOZOK'un odasına koşar.



Ama ölmemiştir. Agır yaralıdır.



Derin bir mateme bürünür her 10 Kasım'da Dolmabahçe Sarayı. Güller kendiliğinden bir anda solar 9'u 5 geçe Hâlâ koridorlarında Atatürk'ün ayak sesleri duyulur. Ne kadar acı çekse de her 10 Kasım, bu sevgili ölümsüzü son gören olmanın gizli gururunu taşır.



MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 57 YAŞINDA ARAMIZDAN AYRILDI.



GERİDE 23 NİSANLAR, 19 MAYISLAR BIRAKARAK.



ÖZGÜRCE YAŞAYABİLDİĞİMİZ, KENDİ DİLİMİZİ, KENDİ DİNİMİZİ KORUYAN BİR CUMHURİYET BIRAKARAK.



SALİH BOZOK ÖLMEDİ. 2YIL DAHA YAŞADI. YAŞADIĞI ODASINDAN HİÇ ÇIKMADI VE 2 YIL SONRA BİR SABAH KALBİ DURDU.



ATATÜRK HER 10 KASIMDA YENİDEN DOĞAR.. BİR ÖLÜ ANCAK BU KADAR ÖLÜMSÜZ OLABİLİR.



SAYGI VE MİNNETLE...



Yazar: Nil Bedir

#10kasım #atam #atatürk #dolmabahçesarayı #mavigözlüdev #mustafakemalatatürk #salihbozok
https://haberton.com/bir-hasret-mavisi/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu?

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Bitlis’te başıboş köpeklerin ısırmasının ardından kuduz tanısı konan 10 yaşındaki Mustafa Erçetin hayatını kaybetmişti. Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler, ülkeyi derinden etkileyen olaya dikkat çekerek kuduz vakalarına karşı uyarılarda bulundu. Eskişehir’de Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler , kuduzun bütün memelilerde görülebilen viral bir hastalık olduğunu ifade etti. Ülkemizde yaban hayatı kaynaklı vakaların sık görüldüğünü belirten Kızılinler, “Kuduz, hayvan hastalıkları arasında en riskli rahatsızlıkların başında gelmektedir. Son zamanlarda farklı hastalıklar gündeme oturduğu için bu tür vakalar gündemden düştü. Dolayısıyla halkımız kuduz hastalığı konusunda bilinçsiz kaldı” dedi. Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Hayvanlarda kuduz belirtilerini aktaran Kızılinler, “Hırçınlık, ağızda salyalanma, saldırganlık, sinir sistemiyle alakalı aşırı hassasiyet, sığırlarda aşırı bağırma gibi belirtiler kuduz hastalığını işaret ed

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları hakkında Prof. Dr. Süleyman İrvan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.. Geleneksel medya ile yeni medya kavramları son dönemlerde adını en çok duyduğumuz kavramdır. Her gün saatler geçirdiğimiz yeni medya ve geleneksel medyanın farkları her gün biraz daha açılıyor. Geleneksel medyayı özetlemek gerekirse.  Geleneksel medya:  Tek yönlü iletişim sağlayan dergi, televizyon ve gazete gibi iletişim araçlarının bütününe verilen isimdir. Kısacası geleneksel medya sesli ya da yazınsal basını kaplayan araçların tümüne verilen isimdir Yeni medya ise: Yeni Medya ya da bir diğer deyişle dijital medya , bilgisayar ve internetin kullanılarak oluşturulan ortamlara verilen isimdir. Yeni medyada iletişim tek yönlülükten çıkmakta ve çift yönlü iletişime geçmektedir.  Özellikle z kuşağı dediğimiz nesil ile yeni medya kelimesini daha fazla duymaya başladık. Gelişen teknolojide medyalardan haber alma şeklimiz bile değişti bu söyleşide vatandaş gazeteciği, eski medya y

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir?

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir? Gerçek baba kimdir? Doğurtup bakmayan mı? yoksa kendi çocuğu olmadığı halde sahip çıkan mı? Mavi cezaevi arabası Ulucanlar Cezaevi'ne yaklaşırken zaman 1970'i gösteriyordu. 17 yaşındaki mahkum 7 yıl sürecek cezaevi hayatına başlamak üzereydi. Bundan sonra olacaklar hem kendisinin hem de birçok insanın kaderini değiştirecekti. Gün akşama kavuştu. Kapılar sürmelendi. Karavanadan payına düşen çorbaya baktı. Daldı gitti uzaklara. TURGAY TANÜLKÜ'NÜN HİKAYESİ! Bu öyķü gerçek bir babanın hayat hikayesidir. Bu öykü Turgay Tanülkü 'nün hikayesi. 1953 yılında doğar, Turgay Tanülkü. Babasını küçük yaşlarda kaybeder. Annesi çamaşır yıkayarak geçimlerini sağlamaya çalışır. Fakat ne mümkün. Hayat zordur. Fakirlik vardır. Birde gençlik BABA NE DEMEK? Sırtını yasladığın dağ. Güven duygusu. Korkmamak Ama öyle olmaz. Yetiştirme yurdu, arkasından da cezaevi....Turgay'ı zor günler beklemektedir. Cezaevinde yaşadığı olaylar tüm den