Ana içeriğe atla

'Depremzede öğrenci' demek ötekileştirebilir

'Depremzede öğrenci' demek ötekileştirebilir
'Depremzede öğrenci' demek ötekileştirebilir

Yıkıcı depremler sonrası çocukların yaşayabileceği travmalara dikkat çeken Çocuk Gelişim Uzmanı Pınar Bilecen, “Sınıflara misafir olarak gelen bu öğrencilerimize ‘depremzede öğrenci’ demek onu kırabilir, ötekileştirebilir, kendini ayrımlaştırılmış  gibi hissettirebilir” dedi.



Kahramanmaraş merkezli yaşanan 2 büyük depremde kimi yakınlarını kaybetti, kimi yaşıtlarının yaşadığı afeti kilometrelerce öteden takip etti. Çocuklar deprem bölgesinde olsun ya da olmasın, yaşanan felaketten en ağır şekilde etkilendi. Peki bu süreçte onlara nasıl yaklaşmak, Türkiye'nin acı gerçeği depremi nasıl anlatmak gerekiyor?



Deprem yaşayan çocukların yoğun kaygı ve korku içerisinde olduğunu aktaran Çocuk Gelişim Uzmanı Pınar Bilecen, “Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapılarında hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır. Doğal afetler içerisinde yer alan deprem, fiziksel, ekonomik ve sosyal yıkımların yanı sıra fizyolojik, bilişsel, duygusal ve davranışsal etkilere yol açıyor.



Depremden sonra psikososyal şekilde gerçekleştirilebilecek öncelikli uygulama psikolojik ilk yardımdır. Psikolojik ilk yardım, acı çekmekte olan veya desteğe ve yardıma gereksinim duyan bireye sunulmakta olan insani ve destekleyen müdahaledir. Yaşanan doğal olay ile baş edilmesi için uygulanmakta olan, temel ihtiyaçların karşılanmasında önemli bir ilk yardım uygulamasıdır” dedi.



'Depremzede öğrenci' demek ötekileştirebilir'Depremzede öğrenci' demek ötekileştirebilir

Bu dönemlerde çocukların yakın temasa daha çok ihtiyaç duyduklarını ifade eden Bilecen, depremin ardından görülebilecek psikolojik ve fiziksel problemleri şöyle sıraladı;



5 yaş ve altındaki çocukların tepkileri:



- Ebeveynlerin yanından hiç ayrılmama

- Sürekli ağlamak ya da ağlamaklı olma

- Huzursuzluk hissetme, huysuz ve sinirli olma

- Öfke nöbetleri geçirme

- Karın ağrısı ya da baş ağrısı gibi fiziksel şikâyetler

- Parmak emme ya da altını ıslatma

- Aşırı ürkeklik ya da korkuların başlaması (yalnız kalma, karanlık, hayaletler vb.)

- Oyunlarda sürekli depremi canlandırma/yaşama

- Konuşma zorluğu yaşamaya başlama

6–11 yaş arasındaki çocukların tepkisi;



- Okulda çeşitli problemler yaşama

- Ders başarısının düşmesi

- Herkesten uzaklaşma / içine kapanma

- Kâbus görme, uyumak istememe ya da uyku problemleri

- Karın ağrısı ya da baş ağrısı gibi fiziksel şikâyetler

- Aşırı alıngan, sinirli ya da kavgacı olma

- Dikkatini toplamada güçlük çekme

- Asılsız korkular geliştirme ve hep bu korkulardan söz etme

- Sevdiği şeylerden artık zevk alamama

- Yaşıtlarından daha fazla ya da daha az yemek

‘Depremzede öğrenci’ demek ayrımlaştırılmış gibi hissettirebilir



Depremler nedeniyle evlerinden olan çocukların farklı şehirlerde, farklı okullara uyum sağlayabilmesi için tavsiyelerde bulunan Bilecen, “Sınıflara misafir olarak gelen bu öğrencilerimize ‘depremzede öğrenci’ demek onu kırabilir, ötekileştirebilir, kendini ayrımlaştırılmış gibi hissettirebilir. Bununla beraber akranları ve aileleri tarafından dışlayan bir tavır görebiliyoruz. Bu durum çocuğun daha çok içe kapanmasında ve derslerden soğumasına neden olabilir.



Burada aileye düştüğü kadar öğretmenlere de çok büyük görev düşüyor. Öğretmenlerin psikososyal olarak kendini sağlam hissetmesi önemli. Misafir öğrencilerin nasıl karşılanmasını gerektiği öğrencilere anlatılmalı. Rehber öğretmeni bazen bir okula tek başına yetmeyebilir, burada öğretmenlerle birlikte bir ekip oluşturularak iki taraf arasındaki denge sağlanmalı” dedi.



Kahramanmaraş merkezli yaşanan 2 büyük depremde kimi yakınlarını kaybetti, kimi yaşıtlarının yaşadığı afeti kilometrelerce öteden takip etti. Çocuklar deprem bölgesinde olsun ya da olmasın, yaşanan felaketten en ağır şekilde etkilendi.Kahramanmaraş merkezli yaşanan 2 büyük depremde kimi yakınlarını kaybetti, kimi yaşıtlarının yaşadığı afeti kilometrelerce öteden takip etti. Çocuklar deprem bölgesinde olsun ya da olmasın, yaşanan felaketten en ağır şekilde etkilendi.

Bilecen, “Çocukların şuan en çok ihtiyacı olan duygu ‘güven’. Özellikle anne ve babasını kaybetmiş çocukların yalnız kalmaması gerekiyor. Çoğu çocuk maalesef acısını yaşayamadan okula başladı. Aslında şuan uzaktan eğitim ihtiyacı var ancak teknolojik olarak bu sistemi yürütmek zor. Zaten şuan bu öğrencilerden müfredata uyulması beklenmiyor. Burada onlar için en iyileştirici şey oyun. Deprem bölgesinde sivil toplum örgütlerinin düzenlediği etkinlikler gibi, okul içinde de düzenlenen oyunlarla çocuklar daha stabilize edilebilir” ifadelerini kullandı.



‘Acıyı çocuğun yaşına uygun şekilde anlatın’



Her çocuğun yaşına ve önceki deneyimlerine göre farklı tepkiler verebileceğini söyleyen Bilecen konuşmasını şöyle sürdürdü;



“Çocuk neden deprem olduğunu bilirse bilmediği halinden daha az kaygılı olacaktır. Yer kabuğu hareketlerinin sağlam olmayan bazı binaları yıkabileceği söylenebilir. Mesela, çocuğun güven duyması açısından kendi ev ve işyerlerinin sağlam ve dayanıklı yapıldığını belirtilerek kaygısı hafifletilebilir.



Aktiviteler yapılmalı. Yaşadıklarını, hissettiklerini resimle ifade etmesi, oyunlara yansıtması, fiziksel aktivitelerde bulunması, nefes egzersizleri yapması kaygısını azaltmasına yardımcı olacaktır. Depremin resmini yapıp kâğıdı atıp fırlatmak, üstüne basmak, yırtmak faydalı olabilir. Depremle ilgili sohbetleri çocuğunuzun sevdiği bir hikâye eşliğinde yapılabilir. Bu, onlara daha rahat ve güvende hissettirecektir.



Yıkıcı depremler sonrası çocukların yaşayabileceği travmalara dikkat çeken Çocuk Gelişim Uzmanı Pınar Bilecen, “Sınıflara misafir olarak gelen bu öğrencilerimize ‘depremzede öğrenci’ demek onu kırabilir, ötekileştirebilir, kendini ayrımlaştırılmış  gibi hissettirebilir” dedi.Yıkıcı depremler sonrası çocukların yaşayabileceği travmalara dikkat çeken Çocuk Gelişim Uzmanı Pınar Bilecen, “Sınıflara misafir olarak gelen bu öğrencilerimize ‘depremzede öğrenci’ demek onu kırabilir, ötekileştirebilir, kendini ayrımlaştırılmış  gibi hissettirebilir” dedi.

Çocukların güvende hissetmesine yardımcı olunmalıdır. Bir artçı sarsıntı sırasında çocuklara ne yapmaları gerektiği gösterilmelidir. Uygulayabilecekleri önlemleri bilmeleri, olay üstünde kontrole sahip olduklarını hissettirecek ve endişelerinin azalmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca günlük rutinler devam ettirilmeli. Çocuklar rutinlere ve kurallara sahip olduklarında kendilerini daha rahat ve güvende hissederler. Mümkün olduğunca rutinlere bağlı kalınmalıdır”



‘Çocukların en kötü günlerini fotoğraflamak ilerde travma yaratabilir’



Sosyal mecralarda yaylanan enkazdan çıkarılma görüntülerine dikkat çeken uzman, “Hem ruhsal, hem bedensel olarak en kötü ve en savunmasız olunan bir halde kişinin veya çocuğun fotoğraflanması ilerde travma etkisi yaratabilir. Ayrıca bu görüntüler zaten kişiye acı verirken, arkasına bir de hüzünlü şarkılar eklenerek yayınlanması acıyı daha da şiddetlendiriyor. Bu tür paylaşımlar, hem depremzedeye hem de bizlere daha çok korku, kaygı ve üzüntüden başka bir şey getirmiyor” dedi.



Okullarda çocuklara ‘Afet ve Acil Durum Bilgi Kartı’ verilmesi gerektiğini söyleyen Bilecen, “Afet sırasında okulda olabilecek küçük çocukların, afet sonrasında kim tarafından okuldan alınacağı Aile Afet ve Acil Durum Planı’nda belirlenmelidir. Bunun için küçük çocukların her zaman boynunda taşıyacağı bir yaka kartı hazırlanmalıdır. Bu kartta küçük çocukları okuldan alacak kişilerin adı-soyadı, telefonu ve fotoğrafı mutlaka yer almalı ve bu fotoğraf son 6 ayda çekilmiş olmalıdır. Bu kartın hazırlanma amacı; çocuk kaçırma, organ hırsızlığı vb. riskleri önleyebilmektir” diyerek konuşmasını sonlandırdı.



Yazar: Tuğba Öztürk

#çocukgelişimi #deprem #depremzede #depremzedeöğrenci #eğitim #pınarbilecen
https://haberton.com/depremzede-ogrenci-demek-otekilestirebilir/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu?

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Bitlis’te başıboş köpeklerin ısırmasının ardından kuduz tanısı konan 10 yaşındaki Mustafa Erçetin hayatını kaybetmişti. Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler, ülkeyi derinden etkileyen olaya dikkat çekerek kuduz vakalarına karşı uyarılarda bulundu. Eskişehir’de Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler , kuduzun bütün memelilerde görülebilen viral bir hastalık olduğunu ifade etti. Ülkemizde yaban hayatı kaynaklı vakaların sık görüldüğünü belirten Kızılinler, “Kuduz, hayvan hastalıkları arasında en riskli rahatsızlıkların başında gelmektedir. Son zamanlarda farklı hastalıklar gündeme oturduğu için bu tür vakalar gündemden düştü. Dolayısıyla halkımız kuduz hastalığı konusunda bilinçsiz kaldı” dedi. Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Hayvanlarda kuduz belirtilerini aktaran Kızılinler, “Hırçınlık, ağızda salyalanma, saldırganlık, sinir sistemiyle alakalı aşırı hassasiyet, sığırlarda aşırı bağırma gibi belirtiler kuduz hastalığını işaret ed

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları hakkında Prof. Dr. Süleyman İrvan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.. Geleneksel medya ile yeni medya kavramları son dönemlerde adını en çok duyduğumuz kavramdır. Her gün saatler geçirdiğimiz yeni medya ve geleneksel medyanın farkları her gün biraz daha açılıyor. Geleneksel medyayı özetlemek gerekirse.  Geleneksel medya:  Tek yönlü iletişim sağlayan dergi, televizyon ve gazete gibi iletişim araçlarının bütününe verilen isimdir. Kısacası geleneksel medya sesli ya da yazınsal basını kaplayan araçların tümüne verilen isimdir Yeni medya ise: Yeni Medya ya da bir diğer deyişle dijital medya , bilgisayar ve internetin kullanılarak oluşturulan ortamlara verilen isimdir. Yeni medyada iletişim tek yönlülükten çıkmakta ve çift yönlü iletişime geçmektedir.  Özellikle z kuşağı dediğimiz nesil ile yeni medya kelimesini daha fazla duymaya başladık. Gelişen teknolojide medyalardan haber alma şeklimiz bile değişti bu söyleşide vatandaş gazeteciği, eski medya y

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir?

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir? Gerçek baba kimdir? Doğurtup bakmayan mı? yoksa kendi çocuğu olmadığı halde sahip çıkan mı? Mavi cezaevi arabası Ulucanlar Cezaevi'ne yaklaşırken zaman 1970'i gösteriyordu. 17 yaşındaki mahkum 7 yıl sürecek cezaevi hayatına başlamak üzereydi. Bundan sonra olacaklar hem kendisinin hem de birçok insanın kaderini değiştirecekti. Gün akşama kavuştu. Kapılar sürmelendi. Karavanadan payına düşen çorbaya baktı. Daldı gitti uzaklara. TURGAY TANÜLKÜ'NÜN HİKAYESİ! Bu öyķü gerçek bir babanın hayat hikayesidir. Bu öykü Turgay Tanülkü 'nün hikayesi. 1953 yılında doğar, Turgay Tanülkü. Babasını küçük yaşlarda kaybeder. Annesi çamaşır yıkayarak geçimlerini sağlamaya çalışır. Fakat ne mümkün. Hayat zordur. Fakirlik vardır. Birde gençlik BABA NE DEMEK? Sırtını yasladığın dağ. Güven duygusu. Korkmamak Ama öyle olmaz. Yetiştirme yurdu, arkasından da cezaevi....Turgay'ı zor günler beklemektedir. Cezaevinde yaşadığı olaylar tüm den