Ana içeriğe atla

Bir ruhu var bu okulun

Bir ruhu var bu okulun

Issız bırakılan okulda biraz hüzünle görevime devam ediyorum. Bir şeyi çok iyi anladım, bir ruhu var bu okulun ve geri dönüp gelmezseniz hiçbir şeyin tadı ve anlamı yok…



Sene 2014… Temmuz ayı ve ben Bayburt’taki üç yıllık çalışma sürecinin ardından memleketim Erzurum’a tayinimi alabilmişim… Memleket insanın her şeyi… Nereye gitti isem kendimi o kadar eksik hissettim ki… Anılarıma, çocukluğuma, ergenliğime, gençliğime kısacası memleketime dönüverdim en sonunda… Memleketim… Evimize yürüme yarım saat uzaklıktaki Yakutiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne görev kaydımı yaptırıp hemen önündeki caddeye geçip şöyle bir bakıyorum yeni okuluma ve oh be diyorum… Duyanlar aaa orası da meslek lisesi diye hevesimi kaçırıyorlar ama nerden bilirdim ki bu okulun bir ruhu var, hakikaten bir ruhu var… İnsanı sarıp sarmalayan, kucaklayan, dinlendiren, mutlu eden bir ruh… Tabi ki bu ruh, bu mutluluk içerisindeki güzel kalpli insanlardan doğuyor… Anlatayım…



Sanırım iki yıl önce sevgili zümrem Burçak Ankut Bozo’ ya hocam ya şahane bir kalbin var biliyor musun, diyorum… Her zaman derim bunu; çünkü bu hep böyle… Kalbi, insanı hep gülümseyerek karşılayan güzel yüzü, enerjisi, yeteneği ve gençliği ile şahane hep… Sonra Burçak, hocam diyor bana insanlar beni genellikle hep didiklerler ama siz içimi, kalbimi görmeye çalışıyorsunuz…  Bu cümleyi duyunca işte tam da bu diyorum kendi kendime, tam da bu… Yaptığım şeyin adını koyuyorum Burçak sayesinde… Ben insanların kalplerini görmeye çalışıyordum… Hiçbir şeyi değil insanların kalplerini görmek… Şimdi gördüğüm o şahane kalplerden bahsedeceğim…



Bir dönem başı ve biz bir öğretmenler kurulu toplantısındayız… Müdür bey değerli arkadaşlar diyor lütfen hasta olduğunuzda sevk ya da raporunuzu bize mutlaka ulaştırın. Hemen söz istiyor ama hocam diyorum benim bir hastalığım var FMF, şiddetli bir sancı ile kendini gösteren bir hastalık ve annem babam yaşlı; dolayısı ile doktora güçlükle gidiyorum. Raporu istemeden geciktirmek zorundayım. Diyorum ve endişe ile bekliyorum, ne diyecek acaba?



Değerli öğretmenim diyor bana müdür bey bu kadar hasta isen, böyle bir durumun varsa bize neden söylemiyorsun, biz buradayız, doktora götüren yoksa biz neciyiz, hasta olduğunda bir telefon et sadece, biz seni hastaneye götürürüz hemen…. Bu cümleler dünkü gibi aklımda… İnsana yalnız değil değerli olduğunu hissettiren bu cümleler dünkü gibi aklımda… Böyle cümleleri bir amirden duymak mutluluk… İşte orda kalbini görüyorum değerli müdürümüz Cengiz Savaş’ın…



Issız bırakılan okulda biraz hüzünle görevime devam ediyorum. Bir şeyi çok iyi anladım, bir ruhu var bu okulun ve geri dönüp gelmezseniz hiçbir şeyin tadı ve anlamı yok…

Sanırım dört yıl öncesi idi. Ağabeyim Antalya’da caminin bahçesine yaptırdığı inşaattan beton zemine düşüyor ve beyin kanaması geçiriyor; yoğun bakımda ve hemen gelin diye haber veriyorlar bize… Tanrı’m nasıl bir gündü… Müdür Bey’i arıyorum ağlayarak, durumu anlatıyor, izin istiyorum… Değerli öğretmenim diyor bana yine, telefonu kapat ve hiç zaman kaybetmeden git, sınırsız izinlisin… Sonra geçen yıl Eylül ayında babamı kaybediyorum. Arıyorum müdür beyi…  Yine ağlıyorum… Sabırla dinliyor ve teselli cümleleri… Yani anlatmaya çalıştığım şu, insanın hakikaten bu zor anlarında müdürümüz Cengiz Savaş’ın hakikaten şahane bir hassasiyeti var. Evet, belki böyle anlarda herkes hassastır ama müdür beyde çok içten bir hassasiyet var insana tüm kalbi ile yanında olduğunu hissettiren… Bu, böyle…



Bu sene şubat ayından itibaren görevlendirme ile müdür yardımcılığı yapıyorum, müdür bey teklif edince endişe ile ama ben nasıl becereceğim diyorum. Yine değerli öğretmenim diyor bana sen becerirsin, bayrağı sana veriyorum, güven kendine… Hep bir enerji, hep bir moral ve hep bir destek… Sonra çalışanlarını o kadar iyi tanıyor ki… Benim bir kitap düşkünü olduğumu, kültürel ve sanatsal her alanda olmak istediğimi nasıl da kestirip konferanslara, kitap fuarlarına, kitap okuma projelerine, sanatsal her faaliyete gönderiyor… Çalışanlarını bu denli tanıyıp böyle bir incelikle görevlendirme yapmak hakikaten bir idarecinin sahip olabileceği en güzel özellik ve ben çok değerli müdürümün bu özelliğine çokça hayranlık duyduğumu söylemeliyim… Öğreniyorum müdür beyden, bu incelik gerektiren hassas şeyleri öğreniyorum…



Sabahları müdür beyin odasından başımı uzatıp her günaydın hocam dediğimde enerji dolu sesi ile günaydın değerli öğretmenim demesini çokça önemsiyorum… Ya her cümlenin başına “değerli” sözcüğünü koymayı hiç mi unutmaz bir insan… Unutmuyor… Hep değerli öğretmenim demekte… Bu, bir incelik… Siz de çok değerlisiniz… Değerli müdürüm haddim değildi belki ama gördüğüm ve hissettiğim güzel kalbinizi anlatmaya çalıştım… Böyle bir kalple birlikte mesai yaptığım için kendimi şanslı hissediyorum…



Beceremeyeceğim korkusu ile başladığım müdür yardımcılığımı kolaylaştıran diğer insanlardan da bahsetmek isterim, müdür yardımcısı hocalarımdan… Zira idarecilik adına klavyede tek tuşa dahi basmayı bilmiyordum. Ama ben yine şanslıyım… Çünkü tıkanıp da her soru sorduğumda bana balık vermek yerine balık tutmayı öğrettiler… Esprilerinin kalitesine hakikaten bayıldığım Güngör Kaya Beyefendi’den bahsetmek isterim hemen… Ona giden her iş müthiş bir bakış açısı ile hemen çözülüyor.



Önce müthiş bir espri ile sakinleştiriyor, sonra nabzı düşürerek, düşündürücü cümlelerini kurarak hemen hallediveriyor bana dağ gibi çözümsüz görünen o işi… O kadar ustalıkla espri yapıyor ki meslek hayatımda en çok güldüğüm bir dönem geçiriyorum… Bu kabiliyet Tuncer ve Ercan Beylerde de mevcut… Espri yapmak hakikaten daha çok beylerin işi… Yılların verdiği tecrübe ile bana birikiminizi, engin bilgilerinizi cömertçe sunmanız çok değerli… İşte bunun için bir kez de buradan teşekkür etmek isterim Güngör Hoca’m…



Bir ruhu var bu okulunBir ruhu var bu okulun

Sabah sekizden akşam beşe kadar hep klavye başında bir diğer değerli hocam Tuncer Güntay Beyefendi. Okulun bir diğer çözüm odağı… Bir gün sordum kendisine hocam bu kadar bir bilgiyi nasıl barındırıyor, nasıl bu kadar çözüm odaklı olabiliyorsunuz diye… Gülümsüyor… Ben Tuncer Güntay Hoca’mın gizil ve üstün güçlerinin olduğuna inanıyorum… Bir tür masal kahramanı gibi… Ve her zaman incelik barındıran üslubuna hakikaten saygı duyuyorum…



Bir gün kendileri Cuma namazına gidecekleri için sistemden okulun zilini biraz erkenden çalmamı istiyorlar benden. Hocam ya beceremezsem diyorum Tuncer Bey’e. Hocam diyor bana, bizim aslında Hababam Sınıfı’ndaki gibi bir Hafize Ana zilimiz vardı… Ne yani diyorum hocam Hafize Ana gibi merdivenlerde elimde zille koşturmamı mı istiyorsunuz? Gülüyoruz… Cuma namazına gidiyor beyler ve ben vakit gelince bilgisayarın başına gidip zili çalıyorum… Bu böyle haftalarca devam ediyor ve bu benim için bir aşk…



Okulun en genç, en enerjik müdür yardımcısı Ercan Sünnetçi Beyefendi… Aydınlık yüzlü bir genç, pırıl pırıl, enerjisi harika… Ona bakınca Mustafa Kemal’in Türk Gençliği’ni görüyorum. Ercan Bey bilgisayarda oluşan ve oluşabilecek olan tüm problemleri çözebilen bir sihirbaz… Yardımsever, paylaşımcı, güzel üsluplu Ercan Hoca’m sana yaptığım her şakada gülen yüzünü görmek mutluluk verici… Şu an şakalarımı anımsayıp yine gülümsediğini tahmin edebiliyorum sevgili kardeşim…  Ve bu üç beyefendi sorduğum her soruda büyük bir incelikle, yüce gönüllülükle, mütevazılıkla hiç üşenmeden masama kadar gelip bana müdür yardımcılığını tuş tuş öğrettiler… Teşekkür ederim… İçtenlikle…



Okulun saygı duyduğum dört büyük hanımefendisi… Onunla sohbet ettiğinde hem gülüyor hem öğreniyorsun… Her sohbetinde bir filozof, bir şair ya da bir yazardan son noktayı koyar nitelikte özlü cümleleri nasıl da bulup sunabiliyorsunuz insana; güldürürken düşündürüyorsunuz… Bu kadar kitap okudum ama bir türlü aklımda tutamıyorum böyle cümleleri… İşte bu yanınıza, birikiminize, kaliteli esprilerinize hakikaten bayılıyorum Mehtap Çetin Hoca’m, iyi ki sizinle an paylaşıyorum… Anlam katıyorsunuz çünkü…



Şafak İpekten Hanımefendi… Hep pozitif, hep çözüm odaklı, hep pratik ve hep yapıcı… Bana hep büyük bir kalple, içten bir sevgi ile baktığınızı hissediyorum. Zaten siz herkese böylesiniz, bu anlattığım gibi… Ne diyorsam “He kuzum…” diye başlayan cümleleriniz güven veriyor. Öğütleriniz oluyor her zaman; emin olun bir kulağımdan girip diğerinden çıkmıyor… İyi ki sizinle an paylaşıyorum… Anlam katıyorsunuz çünkü…



Evimize yürüme yarım saat uzaklıktaki Yakutiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne görev kaydımı yaptırıp hemen önündeki caddeye geçip şöyle bir bakıyorum yeni okuluma ve oh be diyorum…

Arzu Boy Hanımefendi… Ben Arzu Hoca’nın melekler yüksek kurulu toplantısında oy birliği ile sevgi ve iyilik meleği olarak seçildiğini düşünüyorum… Bitmeyen bir enerjisi var Arzu Hoca’nın ve kendisine kıymaları, yani çok çalışmaları… Lütfen bu kadar mükemmel olmasın yaptığınız iş, kıymayın kendinize bu kadar… Makyaj yaptıkları için sizden kaçan kız öğrenciler benim arkama gizleniyor ve ben ne yapacağımı şaşırıyorum… Size her sarıldığımda sevgi dolu bir kucaklamayı benden esirgemediğiniz için teşekkür ederim… İyi ki sizinle an paylaşıyorum… Anlam katıyorsunuz çünkü…



Yaklaşık beş altı yıl önce yeni bir edebiyatçı gelmiş diyorlar ve öğretmen odasında onu ilk gördüğümde eyvah diyorum bu çok havalı biri, nasıl iletişim kuracağım ben bu kadınla. O arada hocam diyor bana ismi Dilek Özbek olan bu havalı hanımefendi elinde benim şiir kitabım ile. Şu dolabın üzerine de bu kitaba da aynı isim yazıyor, bu siz misiniz? Tamam diyorum inşallah böylelikle bir bağ kuracağız. Ben nerden bilirdim bu harikulade hanımefendi benim en iyi arkadaşım olacak…



İlk cümleni kurduğun andan beri birikimin, kaliten ve güzel üslubun beni hep şaşkınlığa uğratmıştır… Beraber gülüp ağlayabildiğimiz için, beraber okuyup anlam dolu sohbetler yapabildiğimiz için, her an seni arayabildiğim ve mutlaka cevap alabildiğim için, ben oluşuma saygı duyduğun için, inandığın için, deneyimini ve öğütlerini benden esirgemediğin için, büyüklüğün ve içtenliğin için teşekkür ederim canım arkadaşım Dilek Özbek… Seninle paylaştığım her an kaliteli, her an keyifli, her an bir kazanım… Her sabah iki güneş görüyorum ben… Biri gökyüzünde biri de seninle konuşurken tam karşımda… İyi ki seninle an paylaşıyorum… Anlam katıyorsun çünkü…



Birinden daha bahsetmeliyim… Müdür Bey’in jesti ve organizesi sayesinde iftar yemeğinde bir araya geliyoruz YMTAL Öğretmenleri geçen ramazanda… Yemeklerimizi yedikten sonra kantindeyiz çay içmek için... Âdem Genç Hoca’mın boş olan bardağını doldurmak istiyorum… Hayır diyor bana Âdem Bey, asla… Ya, bu bana zor değil,  izin ver bir koşu doldurup getireyim diyorum içtenlikle… Yok, izin vermiyor… Ramazandan sonra öğretmen odasında kahvaltı yapıyoruz tüm arkadaşlarla… Âdem Bey’in yanındayım… Bu harikulade beyefendi bardağımı alıyor, dolduruyor ve müthiş bir incelikle masama bırakıyor… Bu, tam bir beyefendilik… Ve okulumuz böyle beylerle dolu, hepsi çok saygın... Eşiniz ve bizler çok şanslıyız Âdem Bey…



Genç hanımefendilerden hiç bahsetmedim sanırım kırk yaşına girecek olmanın verdiği bir kıskançlık bu... Tabi ki bu bir şaka… Hepinizi çok seviyorum sevgili genç arkadaşlarım… Bu okulun bir ruhu var, bir dokusu, bir kalitesi, bir gücü, içtenliği… İşte bu ruh burada saydığım ve çoğusunu sayamadığım şahane insanların kalplerinden yansıyan sevgi, güç ve anlamdan oluşan bir ruh… Önce öğrenciler sonra da sizler teker teker gittiniz sevgili hocalarım… Issız bıraktığınız bu okulda biraz hüzünle görevime devam ediyorum… Ve bir şeyi çok iyi anladım, geri dönüp gelmezseniz hiçbir şeyin tadı ve anlamı yok… İyi ki sizlerle an paylaşıyorum… Anlam katıyorsunuz çünkü… İyi tatiller…



Yazar: Züleyha Palo

#eğitim #erzurum #öğrenci #öğretmen #okul #yakutiyemesleklisesi
https://haberton.com/bir-ruhu-var-bu-okulun/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu?

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Bitlis’te başıboş köpeklerin ısırmasının ardından kuduz tanısı konan 10 yaşındaki Mustafa Erçetin hayatını kaybetmişti. Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler, ülkeyi derinden etkileyen olaya dikkat çekerek kuduz vakalarına karşı uyarılarda bulundu. Eskişehir’de Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler , kuduzun bütün memelilerde görülebilen viral bir hastalık olduğunu ifade etti. Ülkemizde yaban hayatı kaynaklı vakaların sık görüldüğünü belirten Kızılinler, “Kuduz, hayvan hastalıkları arasında en riskli rahatsızlıkların başında gelmektedir. Son zamanlarda farklı hastalıklar gündeme oturduğu için bu tür vakalar gündemden düştü. Dolayısıyla halkımız kuduz hastalığı konusunda bilinçsiz kaldı” dedi. Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Hayvanlarda kuduz belirtilerini aktaran Kızılinler, “Hırçınlık, ağızda salyalanma, saldırganlık, sinir sistemiyle alakalı aşırı hassasiyet, sığırlarda aşırı bağırma gibi belirtiler kuduz hastalığını işaret ed

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları hakkında Prof. Dr. Süleyman İrvan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.. Geleneksel medya ile yeni medya kavramları son dönemlerde adını en çok duyduğumuz kavramdır. Her gün saatler geçirdiğimiz yeni medya ve geleneksel medyanın farkları her gün biraz daha açılıyor. Geleneksel medyayı özetlemek gerekirse.  Geleneksel medya:  Tek yönlü iletişim sağlayan dergi, televizyon ve gazete gibi iletişim araçlarının bütününe verilen isimdir. Kısacası geleneksel medya sesli ya da yazınsal basını kaplayan araçların tümüne verilen isimdir Yeni medya ise: Yeni Medya ya da bir diğer deyişle dijital medya , bilgisayar ve internetin kullanılarak oluşturulan ortamlara verilen isimdir. Yeni medyada iletişim tek yönlülükten çıkmakta ve çift yönlü iletişime geçmektedir.  Özellikle z kuşağı dediğimiz nesil ile yeni medya kelimesini daha fazla duymaya başladık. Gelişen teknolojide medyalardan haber alma şeklimiz bile değişti bu söyleşide vatandaş gazeteciği, eski medya y

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir?

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir? Gerçek baba kimdir? Doğurtup bakmayan mı? yoksa kendi çocuğu olmadığı halde sahip çıkan mı? Mavi cezaevi arabası Ulucanlar Cezaevi'ne yaklaşırken zaman 1970'i gösteriyordu. 17 yaşındaki mahkum 7 yıl sürecek cezaevi hayatına başlamak üzereydi. Bundan sonra olacaklar hem kendisinin hem de birçok insanın kaderini değiştirecekti. Gün akşama kavuştu. Kapılar sürmelendi. Karavanadan payına düşen çorbaya baktı. Daldı gitti uzaklara. TURGAY TANÜLKÜ'NÜN HİKAYESİ! Bu öyķü gerçek bir babanın hayat hikayesidir. Bu öykü Turgay Tanülkü 'nün hikayesi. 1953 yılında doğar, Turgay Tanülkü. Babasını küçük yaşlarda kaybeder. Annesi çamaşır yıkayarak geçimlerini sağlamaya çalışır. Fakat ne mümkün. Hayat zordur. Fakirlik vardır. Birde gençlik BABA NE DEMEK? Sırtını yasladığın dağ. Güven duygusu. Korkmamak Ama öyle olmaz. Yetiştirme yurdu, arkasından da cezaevi....Turgay'ı zor günler beklemektedir. Cezaevinde yaşadığı olaylar tüm den