Ana içeriğe atla

Uç Kanaryam uç

Uç Kanaryam uç

Uç Kanaryam uç... Yıl 1899 / İstanbul. Monarşi zamanı... Gecenin karanlığında 11 genç oldukça sessiz olmaya çalışarak papazın çayırına (Bu günkü Şükrü Saraçoğlu stadyumu) doğru yürüyorlardı.



Hiç konuşmuyor, yürürken arkalarına dönüp bakıyorlardı. En öndeki gencin elinde kendine bile hayrı olmayan bir gaz lambası vardı. Genç, lambayı yere tutuyor, arkadan gelenlerde onu takip ediyorlardı.



Bir ara gençlerden biri elindeki çantayı yere düşürdü. Dondu kaldı hepsi. Çok cılız bir ses çıksa da düşen çantadan, bir müddet kimse ilerlemedi. Tehlike olmadığını anlayınca devam ettiler. Papazın çayırına vardıklarında çantalarından Kadıköy eşrafından Yahudi Yosef'den aldıkları idare lambalı şapkaları taktılar. Biri çantasından yuvarlak bir meşin çıkardı. Gençlerin yüzü bir anda aydınlandı sanki öyle ya bu yuvarlak meşin için ne badireler atlatmışlardı. Yanlarında getirdikleri büyük taşlarla kale oluşturdular. Gençlerden birazca uzun boylu olanı, meşin yuvarlağı eline alıp yukarı kaldırdı. Ay ışığında parladı, meşin yuvarlak ve yere bıraktı sessizce.



Uç Kanaryam uçUç Kanaryam uç

BÖYLECE TÜRK TARİHİNİN İLK GAYRİ RESMİ FUTBOL MAÇI ANTREMANI BAŞLAMIŞ OLDU

1823 Yılında İngiltere'de doğan bu spor tüm dünyayı çoktan etkisi altına almaya başlamıstı. Moda'da ve Kadıköy de oturan İngiliz, Rum ve Yahudi gençleri de saraydan oynama iznini almış, her cuma aralarında maç yapıyorlardı.



AMA MÜSLÜMAN'LARA FUTBOL OYNAMAK, DERNEK KURMAK YASAKTI

Bu yüzden bizim 11'li kendilerine İngilizce bir isim bulmuştu. Bu çayırda İngilizler oynadığı içinde papazın çayırı demişlerdi.



Ağırlarına gidiyor, kendilerine yediremiyorlardı. Öyle ya İngilizler, Rumlar rahatça bu sporu yaparken onlara yasaktı. Ertesi gün sözleşildiği gibi papazın çayırına yeniden geldiler. İngiliz gençlerle maçları vardı Maç bitiminde sarayın hafiyeleri bizim 11'liyi yakalayıp tutukladılar....



1901 /KADIKÖY

İkinci girişim biraz daha profosyoneldi. Futbol hakkındaki bilgiler biraz daha öğrenilmiş. Hatta bir takım bile kurmuşlardı. Kendilerine BLACK STOCKİNGS (SİYAH ÇORAPLILAR) diyorlardı. Bu takım Fenerbahçe'nin ilk sinyallerini verecekti.



BLACK STOCKİNG FC İLK FUTBOL KLÜBÜMÜZDÜR

DİĞER ADIYLA; SİYAH ÇORAPLILAR renklerini KIRMIZI/BEYAZ OLARAK SEÇMİŞLERDİ.



Giydikleri forma yakaları ve kolları beyaz kırmızı kazak yada gömlekti.



SİYAH ÇORAPLILAR KURULDUĞU YIL OLAN 1901 YILINDA KAPATILDI

1907/3 MAYIS

Uç Kanaryam uç... Yıl 1899 / İstanbul. Monarşi zamanı... Gecenin karanlığında 11 genç oldukça sessiz olmaya çalışarak papazın çayırına (Bu günkü Şükrü Saraçoğlu stadyumu) doğru yürüyorlardı. Uç Kanaryam uç... Yıl 1899 / İstanbul. Monarşi zamanı... Gecenin karanlığında 11 genç oldukça sessiz olmaya çalışarak papazın çayırına (Bu günkü Şükrü Saraçoğlu stadyumu) doğru yürüyorlardı.

Kadıköy yakasının gençleri karşı yakada bazı kulüplerin kurulduğunu duyuyor ve kendileri de bir kulüp kurmak istiyordu. Monarşi zayıflamış, kaçak göçek yapılan maçlar sona ermişti. Artık her cuma Kadıköy halkı, ya tuluat izlemeye yada futbol seyretmeye geliyordu. Hatta iş öyle bir hal almıştı ki baloncusu, pamuk şekercisi, sucusu hep ordaydı. Küçük çocuklardan tutun da, yaşlı neneler bile bu eğlenceli ve heyecanlı spor için her hafta papazın çayırının yollarını tutuyor. Maç bitince eğlene güle evlerine dönüyorlardı.



ARTIK ZAMANI GELMİSTİ

Yine bir maç dönüşü Necip Ayetullah ve Ziya bey Necip beyin Moda'daki konağına geçtiler. Moda ilçesindeki Fenerbahçe semtindeki deniz feneri onlara ilham verdi.



1562 yılında kurulan bu fener yüzyıllardır ayaktaydı.



Necip bey bir müddet düşündükten sonra, arkadaşlarına döndü. Adı FENERBAHÇE OLSUN. BU FENER GİBİ YÜZYILLARCA AYAKTA KALSIN.



ZİYA BEY büyük bir heyecanla ekledi. RENLERİNİ BOĞAZIN LACİVERTİNDEN VE FENERBAHÇE SEMTİNDEKİ SARI PAPATYALARDAN ALSIN...





Hararetle el sıkıştılar. O kadar büyük bir aşk ve coşku vardı ki gözlerinde, yıllarca bu uğurda çok çabalar sarf etmiş ama sonunda başarmış bir muzaffer komutan edasıyla baktılar birbirlerine.



Yıllar geçerken Kadıköy'deki papazın çayırı FENERBAHÇE'NİN resmi stadıydı artık. Diğer takımlarla maçlar yapılıyor puanlar hesaplanıyor, Transferler için bütçe hazırlanıyordu. İlk başlardaki o futbol güreş karışımı spor yerini daha profesyonel bir futbola bırakmıştı.



Halk tarafında ise bambaşka bir hava hakimdi. Sarı/lâcivert atkılar örüyordu analar, evlatlarının isteği üzerine. Mahalledeki gençler diğer takımlarla birlikte güle oynaya geliyorlardı maçlara iddialara giriliyordu. Tekstil firmaları bayraklar hazırlıyordu Fenerbahçe için o kısık sesle, ürkekçe yapılan tezahüratlar. Daha gür seslere bırakmıştı yerini.



YA YA YA ,ŞA ŞA ŞA FENERBAHÇE ÇOK YAŞA

1910'larda iki bin olan seyirci sayısı, 1920'lerde altı yedi bini bulmuştu. Gittikce büyüyordu FENERBAHÇE...



İŞGAL YILLARI VE GENARAL HARRİNGTON KUPASI

İSTANBUL İŞGAL EDİLMİŞTİ

5 Yıl sürecek bu esarette İngiliz general Harrington 1923 yılında artık kaybedeceğini iyice anlamıştı. Anadolu düşmandan temizlenmiş, savaş lehimize dönmüştü.



Ama Harrington'un Türklere bir ders vermeden gitmeye niyeti yoktu. Bir kupa maçı düzenledi 80 cm gümüşten bir kupa yaptırdı. 3 büyük İngiliz takımının en iyi oyuncularından tek bir takım oluşturdu. Adını GOLDSTREAM GUARDS koydu. Gazetelere ilan verdi ve FENERBAHÇE'YE meydan okudu.



FENERBAHÇE bu meydan okumayı kabul etti. Sadece kendi kadrosuyla çıkmak istedi.



29 HAZİRAN 1923/ MAÇ GÜNÜ

Sanırsın ki bütün İstanbul Taksim stadyumuna toplanmış. Öyle bir gün. Büyük tezahüratlar içinde başladı maç. Harrington şeref tribününde önündeki gümüş kupayla oturuyordu ilk yarı 1/0 Fenerbahçe mağlubiyetiyle bitti.



Soyunma odasında ikinci yarıyı bekleyen Fenerbahçe kadrosundan çıt çıkmıyordu. Moralleri bozulmuş, bir gerginlik sarmıştı herkesi. Bir tek Kaptan Hasan Kamil çok rahattı. Herkes suskunken bir tek onun sesi yankılandı soyunma odasında.



BEN EZELDEN BERİ HÜR YAŞADIM HÜR YAŞARIM



HANGİ ÇILGIN BANA ZİNCİR VURACAKMIS ŞAŞARIM



KÜKREMİŞ SEL GİBİYİM BENDİMİ YIRTAR AŞARIM



YIRTARIM DAĞLARI ENGİNLERE SIGMAM TAŞARIM



FENERBAHÇE başarılarına başarı katmaya devam etti. Seyirci sayıları gittikçe artmış, güzel transferler yapmışlardı. Bunlardan biri de kaleci CİHAT ARMANDI.FENERBAHÇE başarılarına başarı katmaya devam etti. Seyirci sayıları gittikçe artmış, güzel transferler yapmışlardı. Bunlardan biri de kaleci CİHAT ARMANDI.

Bu milli duyguyla, aşkla, coşkuyla çıktı FENERBAHÇE ikinci yarıya. Bambaşka bir inançla. Güçle imanla oynamaya başladılar.



FENERBAHÇE o gün general Harrington'un takımını 2/0 yendi. Kupayı aldılar iki golü de kaptanın pasıyla Ziya Sporel attı. Taksim stadında tam bir bayram havası.....



1940 LI YILLAR

Her şey yolundaydı artık huzur dolu yıllar başlamıştı FENERBAHÇE için. Başarılarına başarı katmaya devam ettiler. Seyirci sayıları gittikçe artmış, güzel transferler yapmışlardı. Bunlardan biri de kaleci CİHAT ARMANDI.



Beyefendi kişiliği, alçak gönüllü olması, iyi huyuyla herkesin kalbinde taht kurmuştu. Lakabı UÇAN KALECİYDİ. Genelde maçlara sarı formasıyla çıkardı.



Yine önemli bir maçta 90'na giden bir topu uçarak çıkarınca , şeref tribününe yakın bir taraftar;



HEY YAVRUM, SARI KANARYAMA BAK BE YİNE UÇTU demesiyle bunu çok beğenen diğer taraftarlar ve basın Fenerbahçe'nin de logosunu belirlemiş oldu. SARI KANARYALAR.



FENERBAHÇE yıllar içerisinde bir çok başarılı futbolcuya ve başkana ev sahipliği yaptı. Birçok başarılı teknik direktör gördü. 1900'lü yıllarda siyah çoraplıların başlattığı, 1907 de yanan o fener ışığı hiç sönmeden 114 yıldır yanıyor.



Başarıyla, gururla, umutla yüzyıllarca yansın o ışık



SARI KANARYALARA SEVGİLERİMLE


https://haberton.com/uc-kanaryam-uc/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu?

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Bitlis’te başıboş köpeklerin ısırmasının ardından kuduz tanısı konan 10 yaşındaki Mustafa Erçetin hayatını kaybetmişti. Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler, ülkeyi derinden etkileyen olaya dikkat çekerek kuduz vakalarına karşı uyarılarda bulundu. Eskişehir’de Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler , kuduzun bütün memelilerde görülebilen viral bir hastalık olduğunu ifade etti. Ülkemizde yaban hayatı kaynaklı vakaların sık görüldüğünü belirten Kızılinler, “Kuduz, hayvan hastalıkları arasında en riskli rahatsızlıkların başında gelmektedir. Son zamanlarda farklı hastalıklar gündeme oturduğu için bu tür vakalar gündemden düştü. Dolayısıyla halkımız kuduz hastalığı konusunda bilinçsiz kaldı” dedi. Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Hayvanlarda kuduz belirtilerini aktaran Kızılinler, “Hırçınlık, ağızda salyalanma, saldırganlık, sinir sistemiyle alakalı aşırı hassasiyet, sığırlarda aşırı bağırma gibi belirtiler kuduz hastalığını işaret ed

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları hakkında Prof. Dr. Süleyman İrvan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.. Geleneksel medya ile yeni medya kavramları son dönemlerde adını en çok duyduğumuz kavramdır. Her gün saatler geçirdiğimiz yeni medya ve geleneksel medyanın farkları her gün biraz daha açılıyor. Geleneksel medyayı özetlemek gerekirse.  Geleneksel medya:  Tek yönlü iletişim sağlayan dergi, televizyon ve gazete gibi iletişim araçlarının bütününe verilen isimdir. Kısacası geleneksel medya sesli ya da yazınsal basını kaplayan araçların tümüne verilen isimdir Yeni medya ise: Yeni Medya ya da bir diğer deyişle dijital medya , bilgisayar ve internetin kullanılarak oluşturulan ortamlara verilen isimdir. Yeni medyada iletişim tek yönlülükten çıkmakta ve çift yönlü iletişime geçmektedir.  Özellikle z kuşağı dediğimiz nesil ile yeni medya kelimesini daha fazla duymaya başladık. Gelişen teknolojide medyalardan haber alma şeklimiz bile değişti bu söyleşide vatandaş gazeteciği, eski medya y

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir?

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir? Gerçek baba kimdir? Doğurtup bakmayan mı? yoksa kendi çocuğu olmadığı halde sahip çıkan mı? Mavi cezaevi arabası Ulucanlar Cezaevi'ne yaklaşırken zaman 1970'i gösteriyordu. 17 yaşındaki mahkum 7 yıl sürecek cezaevi hayatına başlamak üzereydi. Bundan sonra olacaklar hem kendisinin hem de birçok insanın kaderini değiştirecekti. Gün akşama kavuştu. Kapılar sürmelendi. Karavanadan payına düşen çorbaya baktı. Daldı gitti uzaklara. TURGAY TANÜLKÜ'NÜN HİKAYESİ! Bu öyķü gerçek bir babanın hayat hikayesidir. Bu öykü Turgay Tanülkü 'nün hikayesi. 1953 yılında doğar, Turgay Tanülkü. Babasını küçük yaşlarda kaybeder. Annesi çamaşır yıkayarak geçimlerini sağlamaya çalışır. Fakat ne mümkün. Hayat zordur. Fakirlik vardır. Birde gençlik BABA NE DEMEK? Sırtını yasladığın dağ. Güven duygusu. Korkmamak Ama öyle olmaz. Yetiştirme yurdu, arkasından da cezaevi....Turgay'ı zor günler beklemektedir. Cezaevinde yaşadığı olaylar tüm den