Ana içeriğe atla

Azar azar öleceğim…

Azar azar öleceğim...

Azar azar öleceğim… Bir şey vardır, bitmiştir; işte o özlemdir… Sen de gittin ağaçtan dökülen son yaprak gibi ama daha sararmadan, taptaze, yemyeşilken, solmadan gittin.

Azar azar ölmenin adına üzüntü dediler. Gittin azar azar ölmelere bırakarak beni. Sen gittin, şimdi yalınlığa yabancılık, sevmeye enayilik, umutlu olmaya çılgınlık diyorlar bu çağda. İnanmışlığımız vardı, adanmışlığımız ve umutlarımız. Hepsine bir veda bile etmeden gittin. Ne yazık ki cesaretimizi kaybettik, inancımızı, gücümüzü. Bizi birbirimizden ayırdılar önce, sonra kendimizden. Yabacısı olduk ruhumuz ve umudumuzun. Saklı hayallerimizi hep erteledik, bunun için miydi Ela? Bu ansızın gidişin için miydi?

Sebep bulmaya çalıştım önceleri terk edişine. Sonra bu çağ sebep olmak için yeter diye düşündüm. Hem hak verdim sana hem sitem ettim. Hepimiz gidecektik elbet ama bu zamansız, ama bu erken gidiş eksik bıraktı Ela. Bazen eksik kalmak en büyük cezadır insana. Kimi cezalandırdın; beni mi, kendini mi? Neye dayanamadın çağın kirlenmişliğine mi, ruhunun yorgunluğuna mı? Aslında dayanılmayacak ne çok şey birikti bu çağda. Samimiyetsizlikler birikti, sahtelikler, maskeli ruhlar, asılsız gerçekler, zevksiz beğeniler, seviyesiz bağlar ve daha neler neler. Keyfi kaçtı var olmanın. Bu çağ imtihan olarak yeterdi kalbinde sevgi barındırana, merhamet barındırana, samimiyet barındırana. 

Şimdi anıyorum sensizliği paylaştığım bu günlerde eskileri. Kalabalık caddelerden hoşlanmaz tenha sokaklara kaçardın, yaşın yirminin üstünde olsa bile pamuk şekeri yemeyi severdin. Çocuk gibiydin ama ağlamazdın, içine atardın. Kitap okumayı ibadet edinmiştin, şimdi hiçbirini indirmiyorum raftan en son sen dokunmuş ol diye. Emanetin Tekir’i asla barınağa vermeyeceğim, çünkü o ikimizin miyavı. Sebepsiz gidişlerin vardı, çok uzağa gitmez, iki saat sonra dönerdin. Nereye gittiğini sorunca da “Ruhumu teneffüse çıkardım.” derdin.

Yaramaz değildin ama akıllı da değildin, akıllı değildin ama deli de değildin, deli değildin ama dahi de değildin, dahi değildin ama sıradan da değildin, kimsenin değildin ama benim de değildin. Çözmeye çalıştığım bilmecemdin. Keşke sen hiç gitmeseydin de ben seni hiç çözemeseydim. Masallara hiç inanmaz, kötü kalpli kraliçeyi bulduğun yerde öldürmek isterdin. Şimdi gökten üç elma düşmüyor Ela, kötü kalpli kraliçenin aynası hala doğruyu söylemiyor. Aynaların gölgesinde kaldı güzeller. Ya masal olup göçtüler senin gibi ya da zehirli elmalara aldandılar. 

Artık uyuyan güzelleri uyandıran da yok, artık beyaz atlı prensler de yok, artık bir kurtarıcı, bir rehber, bir peygamber de yok bu çağı aydınlatacak. Artık hayal kuran da yok yarın adına, umut olan da yok. Sebepsiz ölümlerin ne hesabını soran var ne de cezasını veren. Bolca yasaklar var, kurumuş ruhlar, kapanmış gönüller, bağlanmış diller çağındayız. Bütün bunları düşününce gidişine bir anlam verebiliyorum ve inanır mısın bir sebep arıyorum yanına gelmek için. Nereye gizlesem kendimi hasretine, yokluğuna, olmayışına yakalanıyorum.

Nereye gizlesem kendimi çağın gerçekliğine yakalanıyorum. Kitaplara, şarkılara, yazmalara sığınıyorum. Kapatıyorum kendimi çağa ama zamanın soğuk elleri beni buz gibi bir şimdinin ortasına atıveriyor. Yalansızlığı, dürüstlüğü, samimiyeti özledikçe sürgün ediliyorum zamansız mekânlara. Susup kanıyorum, ağlayıp kanıyorum, gülen suratlarla. Senden sonra beş maskem daha oldu. Ruhumda kanarken dışımda çeşit çeşit yüzlerle gülüyorum. Kaç maske değiştirdim kim bilir? Bütün bunları yaşadıkça seni daha iyi anlıyorum. Maskesizliği, yalansızlığı, Tanrı’nın kucağını seçtin. Anlıyorum…

Şimdi azar azar ölmenin adına üzüntü dediler. Üzülene şükürsüz dediler. Şükürsüzü aforoz etti Tanrı tanımazlar. Gerçekleri söyleyeni kendinden şüphe eder hale getirdiler. Baharı bile kirletti bu çağ; yaseminlerin rengini, kokusunu fesat fırtınasına kurban ettiler. Hüzün derlediler ömürlerimize; ömürlerimizin, inanmışlığımızın, yalansızlık ve samimiyetin bir çırpıda içine ettiler. Artık birini birine kavuşturmayan trenler, bulutu toprağa kavuşturmayan baharlar, yüzlerimize soğuk bakan duvarlar var. Bıkmışlık, vazgeçmişlik, yenilmişlik, canımıza yetmişlik var bu çağda. Daha neler neler sayabilirim ama neyi değiştirir. 

Şimdi burada olsa idin Sezen Aksu’nun sözleri ile seslenirdim sana: “Gülümse hadi gülümse, bulutlar gitsin.” İnanır mısın son kez gülümseyip yanına gelmek istiyorum maskelerimden kurtulmak için fakat hazır değilim ve ilahi emri bekliyorum bilirsin inançlıyımdır hiç inanmadığım kadar… Azar azar ölmenin adına üzüntü dediler. Azar azar ölmeye karar verdim ben; üzülerek, kahrolarak azar azar ölmeye…



source https://haberton.com/azar-azar-olecegim/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu?

Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Bitlis’te başıboş köpeklerin ısırmasının ardından kuduz tanısı konan 10 yaşındaki Mustafa Erçetin hayatını kaybetmişti. Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler, ülkeyi derinden etkileyen olaya dikkat çekerek kuduz vakalarına karşı uyarılarda bulundu. Eskişehir’de Veteriner Hekim Mehmet Kızılinler , kuduzun bütün memelilerde görülebilen viral bir hastalık olduğunu ifade etti. Ülkemizde yaban hayatı kaynaklı vakaların sık görüldüğünü belirten Kızılinler, “Kuduz, hayvan hastalıkları arasında en riskli rahatsızlıkların başında gelmektedir. Son zamanlarda farklı hastalıklar gündeme oturduğu için bu tür vakalar gündemden düştü. Dolayısıyla halkımız kuduz hastalığı konusunda bilinçsiz kaldı” dedi. Türkiye'de kuduz vakaları: Risk artıyor mu? Hayvanlarda kuduz belirtilerini aktaran Kızılinler, “Hırçınlık, ağızda salyalanma, saldırganlık, sinir sistemiyle alakalı aşırı hassasiyet, sığırlarda aşırı bağırma gibi belirtiler kuduz hastalığını işaret ed

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları

Yeni medya ve geleneksel medyanın farkları hakkında Prof. Dr. Süleyman İrvan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.. Geleneksel medya ile yeni medya kavramları son dönemlerde adını en çok duyduğumuz kavramdır. Her gün saatler geçirdiğimiz yeni medya ve geleneksel medyanın farkları her gün biraz daha açılıyor. Geleneksel medyayı özetlemek gerekirse.  Geleneksel medya:  Tek yönlü iletişim sağlayan dergi, televizyon ve gazete gibi iletişim araçlarının bütününe verilen isimdir. Kısacası geleneksel medya sesli ya da yazınsal basını kaplayan araçların tümüne verilen isimdir Yeni medya ise: Yeni Medya ya da bir diğer deyişle dijital medya , bilgisayar ve internetin kullanılarak oluşturulan ortamlara verilen isimdir. Yeni medyada iletişim tek yönlülükten çıkmakta ve çift yönlü iletişime geçmektedir.  Özellikle z kuşağı dediğimiz nesil ile yeni medya kelimesini daha fazla duymaya başladık. Gelişen teknolojide medyalardan haber alma şeklimiz bile değişti bu söyleşide vatandaş gazeteciği, eski medya y

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir?

Turgay Tanülkü'nün hikayesi! Gerçek baba kimdir? Gerçek baba kimdir? Doğurtup bakmayan mı? yoksa kendi çocuğu olmadığı halde sahip çıkan mı? Mavi cezaevi arabası Ulucanlar Cezaevi'ne yaklaşırken zaman 1970'i gösteriyordu. 17 yaşındaki mahkum 7 yıl sürecek cezaevi hayatına başlamak üzereydi. Bundan sonra olacaklar hem kendisinin hem de birçok insanın kaderini değiştirecekti. Gün akşama kavuştu. Kapılar sürmelendi. Karavanadan payına düşen çorbaya baktı. Daldı gitti uzaklara. TURGAY TANÜLKÜ'NÜN HİKAYESİ! Bu öyķü gerçek bir babanın hayat hikayesidir. Bu öykü Turgay Tanülkü 'nün hikayesi. 1953 yılında doğar, Turgay Tanülkü. Babasını küçük yaşlarda kaybeder. Annesi çamaşır yıkayarak geçimlerini sağlamaya çalışır. Fakat ne mümkün. Hayat zordur. Fakirlik vardır. Birde gençlik BABA NE DEMEK? Sırtını yasladığın dağ. Güven duygusu. Korkmamak Ama öyle olmaz. Yetiştirme yurdu, arkasından da cezaevi....Turgay'ı zor günler beklemektedir. Cezaevinde yaşadığı olaylar tüm den